Yurdun ve İstanbul’un en önemli fuarı olan Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, daha gündelik deyiş ile Tüyap Kitap Fuarı, bir kez daha geride kaldı. İlk iki gün katılım gösteremediğim fuara, pazartesi günü katılım sağladım. Öğrenciler ve eğitim camiasında olan meslek insanları haricinde, fuara giriş bedeli 30 lira olmakta idi. Altıncı kitabım olan Zamanın Felsefesi’nin son okumasını yapan Sosyolog Prof. Dr. Derya Berrak’ın söyleşi ve imza gününe katılmayı istesem de maalesef yetişemedim. Birinci gün, böyle bir aksama hasıl olmuştu. Bununla beraber, kombinasyon bakımından da bu sene birtakım değişimler hasıl olmuştu. Öyle ki, önceki yıllarda Cinius Yayınları, Doğan Kitap, İnkılâp Kitabevi, Remzi Kitabevi, Say Yayınları gibi yayınevlerinin bulunduğu makro merkez salonu 3 numara iken, bu sene 7 numara olduğu ifade ediliyordu. Bu salondan çıkarken gelen düzlük kısımdaki yayınevleri ise tamamen boşaltılmış ve işbu salon, imza günleri için ayrılan boş bir alan haline getirilmişti. Görsel anlamda, fuarın bu durumu pek iç açıcı değildi elbette. Nitekim, uluslararası niteliği olan ülkenin en büyük kitap fuarında böylesine bir boş manzara olması, sanki fuara ilgi gösteren yayınevleri azalmış gibi bir paradigma da oluşturma riskine sahipti. Gerçi, açıklanan rakamlar yine de çok yüksekti. Eskiden, bu boş alanda, Kafka Kitap gibi yayınevlerinin olduğunu hatırlamak mümkündü. Sistemin değişmesi, o yayınevlerinin de farklı salonlara intikal etmesi anlamına geliyordu. Ana salon haricinde, derneklerin ağırlıkta olduğu kısımlarda ise yayınevlerine ayrılan stand alanı oldukça küçüktü. Öyle ki, ülkenin en büyük yazar derneklerinden olan P.E.N’in stand alanı bile oldukça mikro ölçekte olup şaşırtıcı bir vaziyette idi. Bununla beraber, her yıl olduğu gibi Tüyap Kitap Fuarı’nda bu sene de büyüklüğün kitap satışlarına çok bir etkisi olduğunu söylemek zordu. Zaten hafta sonları ana baba günü oluyor, hafta içi günlerde o yoğunluk da daha orta halli bir şekle evriliyordu. Fuarla ilgili söylenmesi gereken şeylerden birisi ise fahiş yemek ücretleri idi. Öyle ki, yayınevine bakan bir pazarlamacı çalışan ikimize birer adet tost almış ve dörtgen ekmek tostun tekine 180 lira vermişti. Aynı tostlar, Beltur gibi yerlerde 50 liradan satışa sunuluyordu. Genel olarak da fuar alanındaki yemek işletmelerinin fiyatları çok pahalıydı. 300-500 liraya kadar çıkan yiyeceklerden söz etmek mümkündü. Ki, bu durum, Sabiha Gökçen Havaalanı ile yarışacak düzeyde idi. Ancak, havaalanında böyle pahalı tarifelere rastlamak mümkündü. Ancak, arada şöyle bir fark da söz konusu ki havaalanında daha kozmopolit bir ortam söz konusu olup kur farklarına endeksli global bir fiyatlandırma söz konusu iken ve mevcut pahalılık ona göre ortaya çıkıyor iken, kitap fuarı her ne kadar adının başında uluslararası ibaresi olsa da ağırlıkta olarak yerli insana hitap eden bir organizasyon şekliydi. Yani, bir bakıma, fiyatların bu derece pahalı olması düşündürücü bir durumdu. Kitaplarda ise böyle bir pahalılık söz konusu değildi. Zaten, yayınevleri, mevcut etiket rakamlarına da iskonto uyguluyorlardı. Sözgelimi Cinius Yayınları etiket fiyatı üzerinden %30, İnkılap Kitapevi ise %20 iskonto üzerinden kitapları satışa sunuyordu. Bu oran, yayınevinden yayınevine değişkenlik gösteriyordu.
Fuarların sembollerinden olan söyleşiler, Tüyap’ta da hız kesmemişti. 08.11.2024 tarihinde Aytekin Duran’ın yarı açık alandaki bölgede söyleşisi vardı. Kocaeli Kitap Fuarı’ndaki benzer bir konuşma yapmakla beraber, bu defa sanat ve spora, kendini okulda ziyade hayatta geliştirdiği, uyuşturucu bağımlısı insanları ötekileştirmek yerine kazanmaya çalışmak gerektiği gibi ilginç bilgileri de eklemişti. Aytekin Bey’in karizmatik görüntüsü, orkestra şefini andıran duruşu ise söyleşi alanını daha da ilginç kılan unsurlardandı. Ertesi gün ise, İnkılâp Kitabevi standına giderek Pelin Batu’nun Labirente kitabını imzalı olarak almış, kendisine Burjuva Çevresinden Evsizlerin Dünyasına’yı imzalamıştım. Ayaküstü biraz istişare de olmuştu. Akşam saatlerinde ise, Remzi Kitabevi’nin sembolik yazarlarından Ayşe Övür’ün, üst katta, kapalı salonda bir söyleşisine iştirak etmiştik. 21 ülkede dizisi uyarlanan Zamanın Kapıları romanından bahsetmiş olsa da, kendisinin söyleşi boyunca bahsetmiş olduğu en ilginç şey, plastik insan ilişkileri ve yalan kokan görsellerdi. Söyleşide söz alarak, bu konuya dair, henüz fikri bir ahenk dahi olmayan, arada bir fikri uyum olup olmadığını dahi test etmeyen kimselerin beraber resim çekmelerinin aslında çok garip olduğunu ifade etmiştim. Söylemimi garipsememiş, birçok oyuncunun ve benzerlerinin de aynı şekilde düşündüğünü ancak nezaket icabı da geri çevirme söz konusu olmadığına sözü getirmişti. Övür’ün bütün kitaplarını almış olduğum için kendisinden kitap almak yerine Zamanın Felsefesi’ni imzalamış ve kendisine vermiştim. Cumartesi de aradan çıkınca fuarın bitmesine bir gün kalmıştı… Her şeye rağmen güzel bir organizasyondu. Güle güle 2024 Tüyap!…