Her sabah gözümüzü açar açmaz telefonumuza uzanıyoruz. Haber siteleri, sosyal medya bildirimleri, siyasetin ateşli bombardımanları, arkadaşlarımızdan gelen rastgele mesajlar… Kimisi için gerekli, kimisi için gereksiz bilgi yığılımı ve dahası. Dünya, parmaklarımızın ucunda. Tek tuşla dünyanın öteki ucuna ulaşabiliyorsun. Kendini şanslı hissedip bilgiye ulaştığını düşünüyorsun. Fakat yanıldığını, öğrendiğin o bilgilerin ne kadarının gerçek ne kadarının dezenformasyon olduğunu anlamaya başladığında fark ediyorsun.
Ama dikkat et, o ekranda gördüğümüz her şey gerçek değil. Hatta bazen, en çok paylaşılan şeyler, gerçeğin ta kendisinden çok uzak. Bazen yalnızca bir tık ötedeki doğru, dünyanın bir ucu kadar uzakta olabiliyor.
Dezenformasyon, yani kasıtlı olarak yanlış bilgi yaymak, çağımızın görünmez salgını gibi. Covid-19 salgınından daha tehlikeli desem, belki abartıyor olduğumu düşünebilirsiniz. Ama gerçeğe yaklaştıkça, bu tehlikenin ne kadar büyük olduğunu anlayacaksınız. Sessizce yayılıyor, insanları etkiliyor, korkutuyor ve yönlendiriyor. Üstelik çoğu zaman, bir paylaşımın doğru olup olmadığını sorgulamadan “paylaş” tuşuna basıyoruz. Belki iyi niyetle, belki de alışkanlıktan… Ama o tek tık, bazen yüzlerce insanın yanlış bilgiyle hareket etmesine, hatta hayatını kaybetmesine neden olabiliyor.
Hatırlıyor musun? 6 Şubat Depremi’nde, “şuraya acil yardım lazım” diye paylaşılan yanlış lokasyonları? Ya da seçim dönemlerinde dolaşan manipülatif videoları? Birçoğumuz o an panikle, iyi bir şey yaptığımızı düşünerek paylaştık. Ama işin sonunda, yanlış bilgi sadece kafa karıştırmadı; bazen hayatlara mal oldu.
Dezenformasyonun en tehlikeli hali, duygularımıza hitap eden versiyonu. Çünkü insan mantığı sorgular, ama duyguları sorgulamaz. Korku, öfke, panik… Bu duygularla yazılmış ya da düzenlenmiş bir içerik, ne kadar yalan olursa olsun, gerçeği bastırabiliyor. Biz fark etmeden, duygularımızla oynayan içeriklerin kuklası oluveriyoruz. Üstelik ortada hiçbir şey yokken bile.
Oysa gerçekler genellikle sessizdir. Haykırmaz. Kışkırtmaz. Ama güvendiğimiz kaynaklardan doğruladığımızda, arkasında durabileceğimiz sağlam bir zemindir.
Peki biz ne yapacağız?
Her bilgiye “gerçek” muamelesi yapmayacağız. Paylaşmadan önce duracağız. Kaynağa bakacağız. Teyit edeceğiz. Çünkü bilgi güçtür; ama yanlış bilgi, zincirleme bir kazadır.
Bugün biri sana, “Bir bilgiyle dünyayı değiştirebilirsin” dese, kulağa güzel gelir değil mi? Ama unutma: O bilgi yanlışsa, değiştirdiğin şey dünyanın gerçeği olabilir.
Gerçek her zaman hızlı yayılmaz. Ama sen, hızdan değil, doğrudan yana ol.
Paylaşmadan önce, o tek tuşa hapsolmadan önce; özgürce araştır, doğrula ve ulaş.