Bundan bir önceki köşe yazıları kaleme aldığım gazetede, en üretken köşe yazarı olmama karşılık, burada izahını yapamayacağım sebeplerden dolayı ani şekilde yazılarım askıya alınmış ve pozisyondan ihraç edilmiştim. Bir müddet bu durumun moral bozukluğu ile herhangi bir mecrada aktüel ve fıkra tipi yazılar kaleme almadım. Moralim çökmüştü, faaliyetlere biraz ara vermem gerektiğini hissediyordum.
****
Daha sonraki süreçte Eski Hürriyet Gazetesi Yöneticisi Rahmetli Cafer Yarkent’in de yeğeni olan Ceyda Sele Hanım’ın, bir iş platformundan sunduğu davet üzerine burada yazma teklifi almıştım. Bana teklif sunulduğu dönemde, henüz blog tipi bir yapıda olup haber mecrası ve basın tarzında bir mecra ortada olmadığı için yazı kaleme almaya pek istekli değildim. Blogları, genellikle vasat ve sıradan buluyor, haber siteleri gibi basın tipi göremiyordum. Uzun bir müddet kalem oynatmadığımın farkında olan Sayın Ceyda Hanım, bir ara hafiften bir sitem etmişti. Kulağı çınlasın, siteminde haksız da sayılmazdı. Zira, yazı yazmam için dahil edildiğim ve düşünür diye zikredildiğim kadroda kalem oynatmıyordum. Belli bir zaman geçtikten sonra, Ceyda Sele ile Niyazi Sele, blog modunda olan mecrayı haber sitesine çevirdiklerini beyan ettiler. Hal böyle olunca basına intikal etme durumu hasıl olduğu için felsefe-sanat konularında köşe yazısı kaleme almaya olan iştahım artmıştı. Bu genç girişimcilerin, topluma yeni bir proje kazandırmak çabasını da görüyor ve bu süreçte kabiliyetlerimi kullanarak, ben de onlara destek olmak istiyordum. En nihayetinde, gazetecilik bir ekip işi olup basın mensupları arasında bir entegrasyonu gerekli kılıyordu.
***
Gelinen noktada, felsefe, sanat gibi konularda haftada bir veya on beş günde bir köşe yazıları kaleme alma sürecini resmen başlatmış bulunuyorum. Geçmişte de tecrübe kazanmış olduğum bir saha olduğu için, eskiye oranla daha oturaklı ve strateji bilen bir köşe yazarı olacak karşınızda. Örneğin, eski köşe yazısı yazdığım yerde, eleştiri yaparken açıktan isim vererek yaptığım için birtakım kimseleri üzerime çekiyor ve hasım kazanıyordum. Toplumda, bir Orhan Pamuk gibi birinci derece üne de sahip olmayan, çeyrek ünlü denebilecek bu tarz kimselerin, hem reklamlarını yapmış oluyor hem de onların bana karşı hukuki bir hamle yapmalarına zemin hazırlamış oluyordum. Artık stratejilerimi değiştirmeye karar verdim. Olumlu durumlara konu olan insanların adlarını anacağım yazılarımda, olumsuz durumlara konu olanları ise saklı tutacağım. Fuzuli kimselerle meşgul olmak yerine zazuri kimselere bakacağız. İyi düşünüp iyi yaşayacağız. Stratejiyi, nerede neyin yapılması gerektiğini bilerek hareket edeceğiz. İşte, tecrübe, bunun adı olsa gerek. Göçmen Postası camiasına teşekkürlerimi sunarak, bu yeni felsefe ve sanat durağında yazı hayatıma başlıyorum.